11 Mart 2015 Çarşamba

Aklımdakiler Fikrimdekiler...

Merhaba arkadaşlar,
Bu yazımda Kore ile ilgili bir şeyler anlatmayacağım, o yüzden böyle bir beklentiniz varsa okumaya başlamayın derim.

Şimdi..
Öncelikle bir fenomen olmadığımı, fenomen olma gibi bir isteğimin de olmadığını altını çizerek belirtmek isterim. İnstagram'ı çok uzun süredir kullanıyorum ve eskiden de kendim ile ilgili birçok şeyi paylaşan biriydim. Ne zaman ki Koreli sevgilim ile fotoğraflar paylaştım, birden çok sayıda takipçim olmaya başladı. Önce bir 'noluyor?' olduktan sonra anladım ki Kore'yi seven arkadaşlarımız, Kore ile ilgili şeyleri veya Koreli biri ile birlikte olan birinin yaşadıklarını merak ediyormuş. Ben de yaşadıklarımın  paylaşmakta sakınca görmediğim kadarını, bazen de bana gelen sorular doğrultusunda yayınlamaya devam ettim. Bu sırada okulumda, 'Sosyal Medya' dersi kapsamında bir blog yayınlamamız gerektiği söylendi. Ben de söyleyecek çok şeyim olduğunu bildiğim bir konuda, hem de çok fazla merak edilen bir şey olduğunu bildiğim için Güney Kore ile ilgili bir blog yazmayı tercih ettim. Birçok kişi öğrendikleri bilgiler için bana teşekkür etti. Ben de faydalı olduğuma çok sevindim. Tam not alarak dersi de AA ile geçtiğimi bu noktada belirtmek isterim.
Blogumda da özel hayatım ile ilgili şeyler yayınlamamı isteyenler olsa da, yalnızca Kore ile ilgili bilgi almak isteyen insanları özel hayatım ile sıkmak istemedim. Facebook'a gelecek olursam, beni daha yakından tanımak isteyen değerli arkadaşlarımız beni ekleseler de, Facebook'umu daha özel bir alan olarak kullandığım ve yalnızca arkadaşlarımı eklediğim için, genelde arkadaşlık tekliflerini beklemeye aldım.

Buraya kadar tamam mıyız?

Kore-Türk çiftlerin sanal alemde başına gelen ilginç olaylardan haberdarım. Asla ve asla bu olayların içine girmek istemediğimi tekrar tekrar belirterek, mümkün olduğunca dikkatli davranmaya çalışıyorum. Neler dönüyor onu da anlamış değilim. Karşıma muhattap almak istemediğim için de konuyu açmadan kapatıyorum.
Ne yazık ki, bunca iyi niyetim ve takipçilerime olan saygıma rağmen, beni sevmeyen insanlar da çıkabiliyormuş, görmüş oldum. Herkesi sevmek zorunda değiliz ama arkadaşlar, saygı duymak zorundayız. Dün ilk defa "Her şey bu kadar göz önünde olursa ne anlamı kalır?" diye eleştirel bir yorum aldım. Bu yoruma sonuna kadar saygım var, gereken cevabı şöyle veriyorum: "İnstagram takip-takipçi sistemi olan, bir çeşit show-off uygulaması. Herkes orada istediğini paylaşıyor ve *iyi haber* herkes yine istediğini takip ediyor. Rahatsız olduğumuz kişileri engelleme ya da takip etmeme özgürlüğümüz var. Ayrıca herkes aynı düşünmek zorunda değil. Benim için paylaştığım hiçbir şeyde bir sakınca yok. Ayrıca, sevgilimden çok uzakta olduğum için yoğun duygular yaşıyorum. Oraya yazdığım her şey, içimden gelen duygusal patlamalar. Kötü anımı da iyi anımı da insanlarla paylaşmak beni rahatlatıyor. Ayrıca çok güzel yorumlar, destekler, dilekler alıyorum. İnstagram'dan arkadaş bile edindim. Herkes kendi sosyal alanlarında istediğini yapma hakkına sahip. Özellikle ben, açık görüşlü ve kimsenin hayatına karışmayan biri olarak, kendime böyle bir özgürlük hakkı tanıyorum, takip etmek bireylerin kendine kalmış."

Aslında bu yazıyı bile yazmayacaktım fakat aynı kişi iki kere yorum yapmış ve başka bir fotoğrafıma: "Sen gülme" yazmış. ...... İşte burada işler değişiyor. Bunun arkasında art niyet arayabiliriz sanırım. Nasıl bir psikolojidir ki, tanımadığınız birine, sırf sevgilisi ile fotoğraflar paylaştığı için nefret hissetmek. Merak ediyorum sevgilim Edirneli, Urfalı, Norveçli, Kanadalı olsa aynı şey mi olacaktı diye.
Ben, olumsuz yorum almayı hak edecek hiçbir şey yaptığımı düşünmüyorum. Eleştiri başka şey, tanımadığınız birinin mutsuz olmasını istemek başka. Kötü kalplere üzülüyorum sadece. Böyle insanların mutlu bireyler olduklarını düşünmüyorum. Kendi mutsuzluklarıyla mutlu insanları da üzmek istedikleri için üzülüyorum.

Sonuç olarak herkes kendi hayatına bakmalı. İlla birini sevmiyorsanız arkanızı dönüp uzaklaşmak çok zor bir şey değil. Ben hep öyle yapıyorum. Bu yorumları yapan kişiyi de engellemedim bile. İstemiyorsa bakmasın deyip geçiyorum. Bana kızılması için de bir sebep yok. Ne fenomenim, ne ünlü. Olan varsa da hayırlı olsun.
Daha fazla bu tarz konularla ilgili yorum yapmak istemiyorum.
İlktir-sondur.

4 Mart 2015 Çarşamba

Ne Yiyelim Ne İçelim? - 1

Yeniden merhaba...
Başımın yalnızca bugün değil her gün kalaba olmasından dolayı çok sık yazamadığımın farkındayım. Ama devam edeceğiz hiç merak etmeyin.

Şimdi, yemeklerden geçmiş zamanlarda kısaca bahsetmiştim. Fakat hala yemeklerle ilgili merak edilen sorular görüyorum. Sanırım Kore ile ilgili en önemli konulardan biri bu.
Öncelikle 'helal' et konusu en çok rastladığım soru.
Sevgili arkadaşlar, Kore'de helal et restoranları var. Filipinler, Endonezya gibi Müslüman nüfusu yoğun olan Asya ülkelerinden çok fazla turist geliyor Kore'ye. Bu gelen turistler de elbette ki düşünülmüş. Ben gitmedim görmedim ama İtewon gibi turisti bol bölgelerde olduğundan haberdarım. Belki de Türklerin açtığı kebapçılardan bahsediyorlardır, bilemiyorum.
Eğer helal olan Kore restoranı istiyorum derseniz, biraz zorlu bir arayış olacaktır diye düşünüyorum. Varsa yoksa bir iki tane vardır. Her gün de aynı yere gidemeyebilirsiniz.

Şöyle ki, farz edin bir Kore restoranına gittiniz. 'Et helal mi?' diye sordunuz.
Olasılık 1: Helal diyecek.
Olasılık 2: Yalan söyleyip helal diyecek.
Olasılık 3: Helal ne? diyecek.
Olasılık 1'in düşük olduğunu tahmin ediyorum. İşlettiğiniz restorana bir Şaman'ın gelip 'Bu et hakuna matata usulü ile mi kesildi?' demesi gibi bir şey bu çünkü. Böyle bir İslami usulden haberleri olduklarını düşünmüyorum. Tutun ki helal dedi, kesimini görmediğiniz bir şeye ne kadar inanabilirsiniz ki? Türkiye'de bile bunun yüzde yüz mümkün olmadığını düşünüyorum.

Bu konudaki fikrim, domuz eti yemekten kaçınmak için kıyma kullanılan köfte gibi şeyler yememeniz ve bolca sebze, ramyun, tavuk, ve deniz ürünü içerikli şeyler tüketmeniz. 'Bu yemekte domuz veya yağı var mı?' şeklinde soru sorabilirsiniz. İstediğiniz şekilde cevap alırsınız. Ya da yemeğinizi evde yaparsınız, bu kadar atraksiyona gerek kalmaz.

Şimdi gelin ben size güzel birkaç yemekten bahsedeyim. En azından menüye saatlerce bakıp ne yesek diye düşünmek zorunda kalmazsınız.
-1-
Hooop güm! En sevdiğimden başlıyorum.
-1-
Yangnyeom Chicken.(Nasıl okunduğunu unuttum, acılı sarımsaklı kemiksiz kızarmış tavuk)
'Noona Holdak' adlı restoran bu işi çok iyi biliyor. Hongde'de var. Birçok yerde var. Biraz pahalı.(18.000 Won= 36TL) Ama iki üç kişi doyabiliyor, porsiyonlar çok büyük. Çok acı, gözleriniz yaşaracak. Hafif de tatlı bir tadı var. Alkol alıyorsanız yanına yalnızca bira öneriyorum. Ayrıca yanındaki baharatlı patatesler de inanılmaz lezzetli.
Fotoğrafta sağdaki tavuk ise aynı tavuğun acı sossuz olanı. O da çok başarılı, çok lezzetli. Acı sevmeyenlere de onu şiddetle tavsiye ediyorum.
-2-
-2-
Gelelim soğuk makarna Nengmyon'a.
Fotoğrafları, Blog yazmadan önce kendim için çektiğimden dolayı böyle özensizler öncelikle bunun için özür diliyorum. Sol tarafta gördüğünüz yeşil makarna adını mutlaka duyduğunuz veya duyacağınız Nengmyon. Hamuru buğdaydan değil sebzeden yapılan bir marna kendisi. Kore soslarıyla karıştırılıyor. Buz gibi servis ediliyor. Bana sorarsanız sadece tadılır, fikir edinilir. Dibini sıyırma ihtiyacı hissedemedim.
Onun bir yanındaki beyaz makarna ise -adını unuttum affedin- sıcak ve oldukça lezzetli bir makarnaydı. İçinde dana kıyma olduğunu hatırlıyorum birde. Fotoğrafın ortasında gördüğünüz top top şeyler ise Mandu. Kore mantısı yani. İçinde domuz ve kimçi oluyor. Yalnızca Kimçili olanları da var mutlaka sorun. Fakat bu yemeğe karşı da derin duygular beslemediğim bir gerçek. Tadın, deneyim olsun. Fotoğraftaki bu restoran, bu yemeklerin en iyi yapıldığı ve çok meşhur olan bir yerdi. İçerideki kalabalığı ve yemek sirkülasyonunu tarif etmem mümkün değil. Şu an orayı da hatırlamıyorum inanın. Yakında tekrar Kore'ye gittiğimde, daha iyi mekan tarifi vereceğim, söz. Şimdilik böyle idare edin.
 -3-
-3-
OoooOOOoo...
Dakgalbi!
Bu da turistlerin en sevdiği yemeklerden biri. Önerim, yuvarlak büyük masalı bu restoranlardan birine arkadaşlarınızla gidin. Sonra masada yemek pişirme keyfini yaşayın. Masanın ortasındaki büyük pişirme tepsisine önce soslu tavuklar geliyor. Daha sonra ne isterseniz onu koyduruyorsunuz içine. Mesela bizimkinde bolca sebze, pilav, ramyun vardı. Yemek pişiyor siz yiyorsunuz, yemek pişiyor siz yiyorsunuz. Baktınız yemek bitiyor, 'Biraz daha pilav lütfen!', hemen bir kase pilav tepsiye geliyor. Lezzetli ve ötesi. Olsa da yesek dedirtti.
-4- 
Kimçiçige.
Yani nasıl anlatsam, nerden başlasam. Bu yemekle tatlı bir anım var, sanırım oradan başlayacağım. Görmüş olduğunuz beyaz şeyler tofu. Bir çeşit fasulye ezmesi yani. Asyalılar ve gurmeler bayılır. Tabii ki ben, Koreli arkadaşlarımın beyaz peyniri tofu sanması gibi, tofuyu beyaz peynir sanmıştım. İlk gördüğüm zaman 'oley be sonunda beyaz peynir!' diyerek koca bir parçayı ağzıma attığımdaki hayal kırıklığım hafızama kazınmış durumda. Yemek ise, kimçi ile yapılan, ekşimsi, kendine has kokusu olan sağlıklı bir geleneksel Kore yemeği. O gün sevemediğim bu yemeği, zaman içerisinde epey bi' benimsedim dürüst olmak gerekirse. Hatta Türkiye'de epey para ödeyip yediğim de oldu. O yüzden deneyin, önce biraz garip ama zamanla seveceksiniz. 
-4-
Bu yazımı da bitirmeden not; fotoğrafta solda görünen beyaz sıvı da Makgoli. Yani pirinç birası. Geleneksel bir Kore içkisidir. Alkollüdür. Güçlü bir alkol değil tamamen keyif için içilecek bir şey. Tavsiye ediyorum, tadı bence çok güzel. Sade içmem ama yemekle birlikte çok iyi gidiyor kanımca.

...

Şimdilik bu kadar, uyumam gerekiyor. Bir sonraki yazıda görüşürüz sevgili takipçilerim.