28 Kasım 2014 Cuma

Kore'de Eğlence Hayatı- 2

Sınavlarım sebebiyle bir süredir yazamamıştım. Af dileyerek yeni yazımla sizlere merhaba diyorum J
Yazılarımı kısa tuttuğumla ilgili ufak bir eleştiri aldım. Bunun üç sebebi var:
1- Bloguma ilk giren kişinin upuzun bir yazıyla karşılaşıp okumaya üşenmemesi için.
2- Heyecan yaratalım, bölüm bölüm verelim hikayeleri ki sirkülasyon devam etsin ehe.
3- Bir anda her şey aklıma gelmeyebiliyor. Hatırlamak için kendime zaman tanıyorum.
Ayrıca, henüz kısa bir süre olmuş olmasına rağmen sayfama binlerce kez tıklandı. Çok mutluyum ve ilginiz için hepinize çok teşekkür ederim.
Ve...
Kore'deki ilk gece hayatı deneyimimizden sonra, her gece dışarı çıkmaya başladık. Hatta hayatın gündüz değil gece başladığını fark ettik.
Böyle saat 23:00 gibi falan çıkarsanız, caddelerin en canlı saatlerini yakalarsınız. Neden? Çünkü sabahları herkes çalışıyor arkadaşlar. Öğrenciler okulda, büyükler işte. Haftasonları dahi -daha önce de belirttiğim gibi- sabahları bir yerlerde çalışıyorlar. Ne zaman ki güneş batıyor, herkes eğlenmeye dışarı çıkmaya başlıyor.
Markette çalışan çocuk çıkıp yolun karşısındaki kozmetik mağazasında çalışan kız arkadaşını alıyor ve karaokeye gidiyorlar. Ofisten çıkan çalışanlar ekip arkadaşlarıyla birlikte içmeye gidiyorlar. Gece kulüpleri, kafeler, restoranlar, caddeler doluyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar eğlence devam ediyor.
Ateşli cuma...
Adını unuttuğum ünlü bir yer
(gece daha başlamamış 
saat 21:00 civarı)
Koreliler cumaları böyle adlandırıyor. Cuma gecesi, eğlence gecesi. Çağrışım yaptığı şey akla ilk gelen şey değil. Ateşli cuma, arkadaşlarınızla kahve içmek gibi eğlenmek için yapılan herhangi bir şeyi de kapsayabilir. Küçük not: En iyi ateşli cuma yaz aylarında Busan'da yapacağınız ateşli cumadır. Ona da bir ara değineceğim.
Her neyse.. Böyle ateşli cumalar, alevli meyveler derken fark ettim ki Koreliler içmeyi de çok seviyor.
Daha akşamüstü 5'te sokakta sarhoş insanları görmeye başlıyorsunuz. Gecenin ilerleyen saatlerinde de baygın insanları... J
Tüm bu eğlenceler hafta içi de devam edip gidiyor. Hatta kış geldi dışarı çıkılmaz anlayışı da yok Kore'de. Buz gibi havada bile her yer insanla doluyor. Kışın da festivaller yapılıyor falan. Yani zaman, mekan, hava, saat hiçbir şekilde eğlenceyi engellemiyor. Bir şey hariç. Çalışma.
Aklımda şu soru dolandı bir süre, bu insanlar ne zaman uyuyor? Dün gece saat 3'te gördüğüm sarhoş takım elbiseli adam yarın işe saat kaçta gidecek? Derken bununla ilgili yaptığım gözlem ve araştırmalar da beni şu sonuca ulaştırdı: uyumuyorlar. J
Apgucong'taki favorimiz
 Monkey Beach
5 saatlik bir uyku, bir Asyalı için yeterli bir uyku sevgili arkadaşlar. Bu az uyku durumu öylesine eski zamanlara dayanıyor ki Korece'de 'erken sabah' diye bir kavram bile var. Spor için, ibadet için, güneşi selamlamak için... Adı her neyse onun için, çok erken kalkıyorlar. İşte bu sebepten, çok aktif bir yaşamları var Korelilerin. Ve artık biliyorum ki o ofis çalışanı saat 7'ye kadar uyudu. Sabah da bir güzel işinin başına geçti.
Koreli bir arkadaşım da lisedeyken, saat 3'e 4'e kadar eğlenip üç saat uyuyup sonra da okula gittiğini anlatmıştı.
Sanırım bu yüzdendir ki, okullarda uyuma salonları mevcut. Liselerde var mı bilmiyorum ama gittiğim bir üniversitede, kızlar ve erkekler için ayrı yapılmış uyuma odaları vardı.
Öğrenciler ders aralarında saatlerini kurup buralarda uyuyorlar. Böylece gün içerisindeki boş vakitlerini de doldurmuş oluyorlar(ben de deneyimledim. Ranzalar ve yer yatakları var. Temiz görünüyordu. Üç kız daha vardı benimle birlikte. Bir saat kadar uyudum.)
Ayrıca metroda da insanların %50'si telefonla ilgilenirken kalan %50'si uyuyor. Koreliler aktif yaşamlarının bir getirisi olarak garip yerlerde anında ve kısa süreli uyuyabilme özelliğine sahipler. Sadece beş dakikaları bile olsa, uygun buldukları herhangi bir köşede uyuyup beş dakika sonra hayatlarına devam edebiliyorlar. Bu nedenle her şeye yeterli zaman bulabiliyorlar. Ben de Koreli gibi deneyeyim dedim bu işi. Metroda, trende, kumsalda falan uyudum. Özellikle kumsalı hatırlayınca gözlerim doluyor, denemeyin :')

Evet. Şimdilik aklıma gelenler bunlar arkadaşlar. Düşündükçe geliyor ama kesik kesik, uç uca birleştirilmiş, alakasız bilgiler yığmak istemiyorum.
Bir sonraki yazımda beni çok heyecanlandıran bir şeyden söz edeceğim. O zamana dek, hoşçakalın.

16 Kasım 2014 Pazar

Kore'de Eğlence Hayatı-1

İşte en sevdiğim, belki de anlata anlata bitiremeyeceğim bölüm.
Kafanızdaki tüm eğlence anlayışlarını silin. Çünkü gerçek eğlence Güney Kore'de!
Bilindiği üzere en meşhur eğlence mekanlarının Las Vegas ve Amsterdam gibi şehirlerde olduğu düşünülür. O ışıklar, gizemlilik, özgürlük, çılgınlık, insanlara çok cazip gelir. Kendinden geçerek geçirdiğin bir iki gün, hayatta tadılabilecek en büyük eğlenceymiş gibi pazarlanır insanlara. Üstelik ne yaptığını kimsenin bilmemesi ödülü de cabası.
Ben size böyle bir eğlence anlayışından bahsetmeyeceğim. Tamamen eğlenmeye yönelik, kanınıza sizi mutlu edecek herhangi bir maddeyi karıştırmadan da mutluluktan uçabileceğiniz harika bir sistem...
Kore'deki ilk iki günüm... Akşam 11'de yorgunluktan eve girmiştik. Bu gidişle bir haftada yapılacak şeyler bitecek diye içimden geçirmiştim. Oysa ki gece 11'den sonra dışarıda başlayan hayattan habersizmişim. Üçüncü gün nasıl olduysa bir bara gitmeye karar verdik. Fakat Kore'deki barlar ya bodrum katı gibi aşağı inilerek ya da iş hanı gibi yukarı çıkılarak ulaşabileceğiniz yerlerde. Dolayısıyla barın önüne geldiğimizde içeri girmeye ürktük bir süre. Girersek çıkmak zor olabilir diye düşündük :) Fakat merak etmiyor da değildik. Derken cesaretini toplayan İrem sonunda içeri girmeyi başardı. Arkadaşları da arkadan...
Favori Barımız HO Bar'da Yudum ve ben,
(Anyang ve Seoul-HongDaeŞubeleri en iyileri)
Gayet güzel, her şey normal, harika müzikler, eğlenen insanlar gördük. Bir yer bulduk kendimize oturduk. Saat ilerledikçe dolmaya başladı. Ve bir saat sonra herkesin çılgınlar gibi dans etmeye başladığını gördük. Kadın, erkek, garson, barmen... Tanımadığınız birisiyle dans edebildiğinizi de gördük. Yabancı olduğumuz için ilgi çektiğimizden, birçok kişi bizimle tanışmaya çalıştı. (evet bazıları kötü niyetli olabilir ama buna daha sonra geleceğim) Ve arkadaşlar istediğiniz kadar mesafenizi koyup gelen dans ya da arkadaşlık teklifini kabul etme hakkınız var. Birinin sizinle tanışmak istemesi ya da dans talebi kötü olmak zorunda değil. Tamamen iyi niyetiyle yaklaşan çok fazla insan var. Biz sanırım bardaki herkesle dans ettik. Peki nasıl dans ettik? Korelilerin yazıyla anlatamayacağım dans stilleri var. Bunlardan en meşhuru Chicken Dance(tavuk dansı). Tüm barın aynı şekilde dans ettiğini hayal edin! Harika bir görüntü. Başta bize komik gelen bu tarzın daha sonra müptelası olduk -ki yapmak hiç kolay değil-. Kalça, boyun ve omuzların müthiş uyumlu hareketiyle yapılıyor. Çok iyi beyin çalıştırdığına eminim. Tek başına yapılan bir dans. Çift olarak yapacaksanız da partnerin omzuna tek elinizi koymanız yeterli. Mesafeli ama çok eğlenceli! Böyle böyle derken sabaha kadar eğlendik, hiç durmadan dans ettik, bir sürü kişiyle tanıştık ve başımıza bir şey gelmeden evimize döndük. Çıkışta ise adres kağıdını taksicinin eline verdikten sonra 'bakalım bize kaç tur attıracak' diye düşündüm. Ve beş dakika sonra evimizdeydik. (taksilerin çok ucuz olması da ayrı bir güzellik) Yani ne peşimize birisi takıldı ne de taksici bizi kazıkladı. İlk günün şansıdır dedik, devam ettik....

11 Kasım 2014 Salı

Kore'de Yaşam-1

Herkese yeniden merhabalar,
Kore'de yaşam nasıl? Koreliler neden zenginler? gibi sorular duydum.
Öncelikle her Korelinin zengin olmadığını söylemekle başlayayım.
her ülke gibi onların da fakir insanları var tabii.
Ganghamun
Ama baktığınızda Güney Kore, yaşam standartları oldukça yüksek, dünyanın en büyük 13. ekonomisine sahip gelişmiş bir ülke. Tabii ki bu kolay olmuyor.
Kore'de çalışmazsanız hayatta kalamazsınız durumu söz konusu. Öğrenciler okuldan arta kalan zamanlarda part-time(yarı zamanlı) işlerde çalışıyor, şirketlerde çalışanlar da çoğu zamanını işte geçiriyor.
Mesela ben Korelilerin çalışkanlıklarından çok etkilenmiştim. Bu yüzden Kore'deyken hayatımı ne kadar boş geçirdiğimi fark edip döner dönmez hemen part-time işe başladım.
Türkiye'de hem okuyup hem çalışmak 'paraya ihtiyacı var galiba' şeklinde algılandığı için çokça "aferin aile bütçesine katkıda bulunuyorsun, akıllı kız hehe" gibi moral vermelerle karşılaştım. Halbuki ben kaybedecek bir dakikanın bile olmadığını Kore'deki yaşamı gördükten sonra anladım. İnsanlar akşam dokuzda işten çıkıp arkadaşlarıyla buluşup gece ikide-üçte uyuyup beş saat uykuyla yetinip hayatlarına devam ediyorlardı. Bense öğlene kadar uyuyup, bir saat okula gidip sonra gezip dolanıp orada burada zaman öldürüyordum. İşe başladıktan sonra disipline oldum. İki senedir de bu şekilde devam ediyorum. Her neyse beni geçelim.
Gangnam
Biz de çok çalışıyoruz? Neden zengin değiliz? diyor olabilirsiniz. İşte bizden farkları burada ortaya çıkıyor. Kore'de çok çalışan insanın çok para kazanması durumu söz konusu. Gerçekten işinizin hakkını veriyorsanız çok güzel paralar kazanıyorsunuz. Ne iş yaparsanız yapın, çalışan her insan hakkını mutlaka alıyor.
Gelelim fasulyenin faydalarına. "Oley o zaman Kore'de yaşayacağım!" Arkadaşlar bir dost olarak acı söyleyeceğim, yabancılara iş vermeyi tercih etmiyorlar. Bildiğiniz gibi Güney Kore yüz ölçümü olarak çok büyük bir ülke değil. Ve nüfusu da topraklarına göre fazla. Bu nedenle genelde kendi vatandaşlarına iş veriyorlar. Hele ki Samsung gibi Hyundai(bunun okunuşu hundayi değil hyonde) gibi şirketlerde çalışmak istiyorsanız smart,intelligent,skillful,presentable ve successful olmanız, en azından bu yazdıklarımı anlamanız gerekiyor.
Giderim Türkçe öğretmeni olurum derseniz, şansınız olabilir. Yine de çok fazla rakibinizin olduğunu unutmayın. Ayrıca Kore yerleşik yabancı da istemiyor. Turist olmanız onlar için daha makbul. Çünkü sığılmıyor ülkeye arkadaşlar. İstanbul'un Metrobüs'ü, İzmir'in İzban'ına çevirmeyelim caanım ülkeyi J

Velhasıl, amiyane tabirle 'adamlar çalışıyor' arkadaşlar. O yüzden de zenginler. Çok zenginler. Bu hızlı dönen çarka girmeyi başaramamış insanlar da hala köylerde geleneksel yaşamlarına devam ediyorlar. Kimine göre fakir ve sefil kimine göreyse doğal ve huzurlu bir yaşam sürüyorlar.


9 Kasım 2014 Pazar

"Senin dinin sana, benim dinim bana"

Arkadaşlar merhabalar,
Bugün yine en çok merak edilen konulardan birine değineceğim. Korelilerin dini inancı ne?
Orijinal inancı Şamanizm olan Kore’de Ateizm ve Konfüçyüslük de çok yaygın sevgili arkadaşlar. Konfüçyüslük nedir dediğinizi duyar gibiyim. Tanrısı olmayan bir din diyebiliriz. Daha çok felsefi bir inanış biçimi. Erdemlilik ve insanın kendi kendini yönetmesini temel alıyor. Onu da anlatırdım lakin hangi birini anlatayım şimdi, açınız araştırınız J
objektifime takılanlardan
Bunun dışında Budizm de Kore’de çok yaygın. Hatta günümüzde en yaygın din Budizm. Budistler de tapınaklarda ibadetlerini gerçekleştiriyor hatta koyu Budistler kampa girer gibi haftalarca tapınaklarda iman ediyorlar.
Bu inanışlardan sonra tabii ki Hristiyanlık geliyor. Mezhep olarak ise Protestanlık en yaygın olan. Zamanında cennetten arsa satan çakal din adamlarına isyan eden kesim işte bu Protestanlar. İnanışları daha çok İsa odaklı. Hz. İsa’nın tüm insanların günahlarını ödediğine inanıyorlar ve bunun için ona iman ediyorlar. Tanrı dedikleri de Hz. İsa.
Daha sonra yine sayıca yüksek bir orana sahip  Katolikler var. Müslümanlık, Musevilik gibi dinler en sonda geliyor. 
Kore’de çok fazla Müslüman yok.
Soruyorsunuz, yemeklerde domuz yağı var mıdır? Arkadaşlar, bilemeyiz. Domuz eti yemekten kaçınmanız kolay olabilir. Çok dikkat ediyorsanız fastfood da tüketmemenizi öneririm. Bizde nasıl hamburger etine hindi karıştırıyorlarsa onlarda da domuz mutlaka karıştırıyorlardır. Tavuk eti en garanti olur sizin için, ya da direk dana steak restoranlarına gidin –ama biraz pahalılar-. Bulgogi de çok lezzetli ve ucuz bir dana etli yemek. Bol bol yiyebilirsiniz.

Hadi et yemediniz dikkat ettiniz, ama hazır gıdaların içini hiç bilemezsiniz. Bazılarınız helal kesim mi etler? diye soruyor. Hele bunu hiç bilemeyiz. Türkiye’de bile. Ve dürüst olmak gerekirse, bu kadar ayrıntı düşünen biri için Kore’de yaşamayı düşünmek ütopyadan başka bir şey değil. İnce eleyip sık dokuyorsanız hayalperestliğin lüzumu yok, yaşayamazsınız. Bazı şeylere göz görmediği için gönül katlanacak.

Bana sorarsanız, Tanrı yağla, tuzla, çayla çorbayla uğraşamayacak kadar büyük. Canınızı sıkmayın. Ve bırakın herkes istediğine inansın. İslam ne diyor: Sizin dininiz size, benim dinim de banadır. Farklı dinden biriyle evlenmekten de korkmayın. İnsan olmak, kendi inanç şartlarını yerine getirmek ve karşısındakine karşı hoşgörülü olmak iyi bir kul olmak için yeterli. Hassas bir konu, çok da kurcalamıyorum. Sizi seviyorum. Hoşçakalın.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Kore kültürü-1

Doğu kültürü hakim olan Kore'de işler biraz bizdeki gibi yürüyor.
Ataerkil aile yapısına sahip Koreliler için saygı da çok önemli. Tanımadığın insanlara, büyüklere, rütbe olarak büyük kişilere ve eşinize saygılı olmanız gerekli.
Bunun ilk adımı dilden başlıyor.

Korece'de üç çeşit hitap var. Samimi, samimi saygılı ve saygılı. Yaşlı birine samimi dili kullanırsanız bu sizin için hiç iyi olmaz.(yabancı olduğunuz için genelde hoşgörülüyor) Ayrıca ünvanlar da çok önemli. Çok fazla farklı çeşit ünvan var. Kadınlar yaşça büyük kadınlara on-ni, erkekler yaşça büyük erkeklere h-yong demek zorunda. Kadınlar yaşça büyük erkeklere op-pa, erkekler yaşça büyük kadınlara nu-na demeli. Okulda sizden sınıfça üstte birisine başka, iş yerinde sizden rütbece üstte birisine başka hitap şekli var. Kız kardeş başka erkek kardeş başka, baba tarafına başka hitaplar anne tarafına başka hitaplar var. Evli insana başka, evli olmayıp yaşlı olan insana ise yine başka kelime kullanılıyor. Yani herkesin yerini ve rütbesini bilmesi çok önemli.

Dilden sonra hareketlere dikkat etmeniz gerekli. Örneğin alışveriş yaparken parayı iki elinizle uzatmalısınız(bunu birçok şeyde yapın, bardağınıza biri su doldururken de bardağınızı iki elinizle tutun). Birlikte soju (Kore'nin geleneksel alkollü içkisi) içtiğinizde içkileri karşılıklı birbirinize doldurmalısınız(kendi kendinize değil). Ve yaşça sizden büyük birisiyle içiyorsanız içerken kafanızı yana çevirmeli, hatta mümkünse elinizle içkinizi kapamalısınız. Yine yaşça küçükseniz kadeh tokuştururken bardağınızı aşağıda tutmanızda yarar var. Selamlaşırken bizler gibi haldır huldur sarılma ve öpme yok. Karşılıklı eğilme ya da kafayı hafifçe öne eğme yeterli. Koreliler ten temasını pek sevmiyorlar. Yalnızca eşiniz veya çok yakın arkadaşınızı öpmeniz sizin için daha iyi olur. Tren dolu olsa bile yaşlılar için ayrılmış bölgeye oturmayın(Koreli yaşlılar çok sinirli).
Ayrıca yolda birine çarptığınız zaman iki eli çene altında birleştirip özür dilerseniz de puanları kaparsınız.

Son olarak ataerkillikten kısaca söz edeceğim. Kore'de kadının Türkiye'dekinden daha değerli olduğunu düşünmekle birlikte eski geleneklerin etkilerinin hala sürdüğünün de farkındayım.
Örneğin Koreli kadınların beyaz tenli olmak için uğraşmasının hikayesi(bu kültür Japonya'da da var) çok eski zamanlara dayanıyor. Şöyle ki eskiden beyaz kadın asil kadın idi. Çünkü evinden dışarı çıkmayıp güneş ışığı almamış kadının rengi kararmazdı. Böylece ten renginden asaleti belirleyebilirlerdi. Yani evde oturan kadın asil olurdu. Şimdi ise beyaz tenli olmak yalnızca güzelliği simgeliyor. Günümüzde birçok Koreli bu hikayeyi bilmiyor. İrem Hanım farkıyla bunu da öğrenmiş oldunuz köftehorlar heheh.
Ayrıca Kore'de içki içen kadınları ayıplamıyorlar -hatta sarhoş kadınları çok sevimli buluyorlar- bunun tam zıttı olarak sigara içen kadınların da çok basit olduklarını düşünüyorlar.

2 Kasım 2014 Pazar

İrem Hanım kim?

Başta yapmam gerekeni ortada yapıyorum ama kendimi bir tanıtayım izninizle.

Doğma büyüme İzmirliyim. Baba tarafım Yunanistan göçmeni annem İzmir yerlisi. Bir adet ağabeyim var kısmetse doktor olacak.
Üniversite'de istediğim bölüm olan Gazetecilik bölümünü okuyorum. Yine kısmetse o da bu sene bitecek.
Sıcakkanlı, hayatını mutlu olmak ve eğlenmek üzerine kurmuş, dostluklara önem veren, kendince iyi biri olmaya çalışan bir insanım. Yemek yemeyi, gezmeyi ve müzik dinlemeyi çok severim.
Uluslararası arkadaşlıklar edinmeye, yeni kültürler tanımaya bayılırım. (Şimdiye dek evimde misafir ettiğim* milletler bkz. Makedonya, Çin, Yunanistan, Kore, Amerika, Meksika) -Bunların dışında tanıdığım ama evime gelmemiş olan, Finlandiya, Kolombiya, Fransa ve Rusya'dan arkadaşlarım da var-
Beni ne kızdırır: ihanet ve aptal yerine konmak.
Nelerle uğraşırım dersek, çok şey ile derim. Şimdiye dek, tiyatro yaptım, film çektim, ELELE dergisinde çalıştım, gazetede muhabir oldum, modellik yaptım, çevirmenlik yaptım, birtakım dergilere konuk yazar oldum, garson bile oldum.
Şimdi ise 11 tane birbirinden tatlı Koreli öğrenciye Türkçe öğretiyorum. Nasıl oldu? Dört senedir çok fazla Koreliyle tanışma fırsatım oldu. Böyle bir teklifte bulundular ve işe başlamış oldum. Yalnızca öğrencim değil aynı zamanda hepsi benim arkadaşım.
Nasıl tanışıyorum bu Korelilerle?
Kyoun ve ben
Her şey yıllar önce en yakın Koreli arkadaşım Kyoun ile tanışmamla başladı. Kampüste dolanırken bana selam vermesiyle kendimizi koyu bir sohbetin içinde bulduk. İki gün sonra evime geldi ve birkaç hafta içinde evimizin ikinci kızı oldu. Sonra beni diğer arkadaşlarıyla tanıştırdı. Onlar da beni başkalarıyla ve başkalarıyla derken bugün Kore'den sayısız dost edindim.

Peki Kore'ye nasıl gittim? Efenim para biriktirdim. Lisede edindiğim dünyanın en güzel dostları Çağıl ve Yudum ile birlikte yola koyuldum. Kalacak yerim çoktu Kore'de. Fakat biz ev kiralamayı tercih ettik. Tüm işleri internetten hallettik. Biraz pahalı olmakla birlikte ev kiralamak en iyi tercih bana kalırsa. Ne kadar harcadım, neler yaptım onları başka bir yazıda anlatacağım.
Bu günlük de bu kadar olsun.
Hoşçakalınız.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Yemekleri nasıl?

Güney Kore mutfağıyla ilgili bilinen en büyük yanlış diğer Asya ülkeleri gibi -bize göre- ilginç hayvanlar tükettikleri. Hayır, böcek ve benzeri gıdaları tüketmiyorlar. Ayrıca sushi de Güney Kore mutfağına ait değil. 

Kore'nin kendine ait bir mutfağı var. Ekmek tüketilmeyen bu mutfakta en çok tüketilen gıda tabii ki pirinç. Ekmek yerine pilav yiyorlar. Böyle dediğimde 'ee kahvaltıda ne yiyorlar?' gibi sorularla karşılaşıyorum. Korelilerin bizim gibi kahvaltı kültürü yok. Sabahları da gün içerisinde yedikleri gibi ana yemek yiyorlar. Tavuk gibi, çorba gibi, pilav gibi. 
Kore Tavuğu <3


Kore mutfağında yemekler genelde sebzeli çorbalar, ramen(sulu noodle-sulu makarna), domuz eti, tavuk eti, deniz ürünleri(özellikle ahtapot), pirinç keki, tofu vb. gıdalardan oluşuyor. Bizdeki salçaya benzeyen, hafif tatlı goçucang adını verdikleri sosu hemen hemen her yemeğe koyuyorlar. Domuz etini çok seviyorlar ve barbekü kültürleri çok gelişmiş. Dana eti pahalı olduğu için domuz tercih ediliyor. 
İkinci olarak tavuğu çok seviyorlar. Her yerde tavuk-bira restoranları var. İngilizlerin fish&chips (balık ve patates) kültürü gibi onlarda da chicken&beer (tavuk ve bira) kültürü mevcut. Bu konuda itiraf etmeliyim ki yiyebileceğiniz en lezzetli tavuk Kore'de. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama gerçekten çok lezzetli. Kore'deyken her gün tavuk yedim diyebilirim. (canım çekti)

Korelilerle ilgili bilinen bir diğer şey ise köpek yedikleri. 
Evet biliyorum çok garip, ama bu savaş zamanlarından kalma bir durum. Biliyorsunuz ki Güney Kore çok badireler atlattı. Önce sömürge halindeydi daha sonra başından bir savaş geçti. Çok fakir dönemler geçirdiler. Kimse onlardan bonfile yemelerini bekleyemezdi değil mi? Zaten günümüzde gençler hemen hemen hiç yemiyor. Yalnızca yaşlı insanlar tüketiyorlar. Onu da nereden bulup yiyorlar bilmiyorum. Çünkü ben ne köpek satan bir dükkan ne de restoran gördüm. Hatta bu durumdan bahsederken çoğu Koreli arkadaşım benimle aynı fikri savunuyor. Yani Koreliler köpek yemiyor sevgili arkadaşlarım.
..
Aklıma bir çok yemek örneği gelirken içlerinden Kore'yi en iyi anlatan kimçi'den söz etmek istiyorum.
Cimdak(favori acı yemeklerimden)
Kimçi Kore'nin geleneksel turşusu. Bizdeki lahana turşusunun soslu ve acı hali. Bize çok uzak bir lezzet değil ayrıca çok sağlıklı. Hatta bir çok Korelinin sevmese dahi sadece sağlık için tükettiği söyleniyor.

Sushi değil Kimbap. Atıştırmalık
olarak sokakta satılıyor.
Acı demişken, Koreliler acıya bayılıyorlar. Afedersiniz ama acının anavatanı Adana değil Seoul hahah. Yerken gözleriniz, burnunuz, neredeyse yüzünüz akıp gidiyor. Öyle bir acı. Başlarda restoranda "sss-hhh-lleleleele--ss-haaa çok acıııı" gibi sesler çıkardığımız için dikkat çekiyorduk. Çünkü sessiz kalmanız mümkün değil. Şimdi alıştım diyebilirim. En sevdiğim ramen bul-dak-bog-gım-yon mesela. Koreli arkadaşlarım "onu biz bile yiyemiyoruz" diyorlar. Acı güzel, sağlıklı ve eğlenceli bir şey. Ama korkmayın, bazı yemeklerinde acının dozunu ayarlama şansınız var. Çok acı ya da az acı diye belirtmeniz yeterli. 
Makarnası sebze püresinden yapılmış
bir çeşit ramen. 
Kore yemeklerini Türkler sever mi? Bu konuda net bir şey söylemem mümkün değil. Her insanın damak tadı farklı. Kore yemeklerinin kendine has kokusu olduğu da bir gerçek. Özellikle sarımsak çok tüketiyorlar, hatta Kore'ye ilk vardığınızda havaalanından başlıyor sarımsak kokusu. (bunun en güzel yanı biriyle buluşacağınız zaman sarımsak yememe gibi bir derdiniz olmuyor, çünkü herkesin burnu alışkın olduğu için kokmanız hiç sorun değil) 
Koku dışında lezzetleri ağız sulandıracak kadar güzel olan yiyecekler de var, sevmeyecekleriniz de. Ben çoğu yemeklerini seviyorum, uzun zamandır da yiyorum ve alıştım. Ama dürüst olmak gerekirse ilk etapta sevebileceğiniz garantisini veremiyorum. Aç kalır mıyız? Tabii ki hayır! Kore'de en gelişmiş sektörlerden biri yemek sektörü. Her yer restoran ve kafe ve hepsi 24 saat dolu. Günün her saati açık restoran bulabilirsiniz. 
Aklıma birçok yemek geliyor ama hangi birini anlatacağıma karar veremedim. Genel hatlarıyla Kore mutfağı böyle sevgili arkadaşlarım.
Afiyet olsun.